5 Mart 2017 Pazar


DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM

  Ben bu hafta  davranışçı yaklaşım konusu üzerinde durmak istiyorum. Davranışçı yaklaşım gözlenebilir ve ölçülebilir gerçeklerden bilgi edinir. 
  Öğrenme ile ilgili ilk deneysel araştırmalar 20. yüzyılın başlarında Thernikei Rusya, Pavlov ve Watson tarafından hayvanlar ve insanların laboratuarda farklı durum karşısında verdikleri davranışlara ilşkin çalışmlarla başlamıştır. 
  Odak nokta insan ve hayvanların davranışları olduğu için 'davranışçı yaklaşım kuramı' denilmişitr.



Davranışçılar öğrenmeyi uyarıcı ile davranış arasında bağ kurma işi olarak görmektedirler. Uyarıcı, organizmayı harekete geçiren iç ve dış olaylardır. Duyduğumuz bir ses, gördüğümüz bir ışık, resim, aldığımız tat bizim için birer uyarıcıdır. Uyarıcılar organizmayı etkileme gücündedir. Bir uyarıcı karşısında organizmada meydana gelen fizyolojik ya da psikolojik değişme, davranım ya da tepki olarak adlandırılır.
 Davranımların bir araya gelmesiyle oluşan eylem ise davranış olarak nitelendirilir. Davranışçılara göre davranış değişmesine neden olan üç temel öğrenme süreci vardır. Bunlar: “klasik koşullanma”,”edimsel koşullanma” ve “gözlem yoluyla öğrenme”dir. Klasik koşullanma kuramına göre birey doğal olarak bir uyarıcı karşısında gösterdiği tepkiyi, tepkiye neden olan uyarıcıdan hemen  önce gelen bir uyarıcıya da göstermeyi öğrenebilir. Ancak bu tip öğrenmeler genellikle rastlantısal olarak meydana gelmektedir. Bu nedenle eğitim programında uygulamak oldukça güçtür.(1)


  Edimsel koşullanma kuramında ise insan ve hayvanlar davranışlarını, davranış sonucuna göre belirler. Davranış sonucu olumlu olursa davranışın tekrarlanma olasılığı yüksektir. Eğer sonuç olumsuz olursa davranış birkaç tekrar bile gerçekleşmeyebilir. 
   
  Bir davranışa onlar için güzel sonuç verilirse bu duruma olumlu pekişitrme, kötü sonuç verilirse olumsuz pekiştirme denir.


Davranışçılık anlayışına göre öğrenme, uyaran-tepki bağının oluşması ve bu bağın pekiştireçlerle güçlendirilmesi süreci olarak ele alınmaktaydı. Bu yaklaşımın en büyük eksiği yalnızca öğrencinin edimi üzerinde durması, edimin nedenleri, uyaran-tepki bağı oluşurken olup bitenler üzerinde durulmamasıydı. Davranışçılar öğrenmenin gözlenemeyen kısmı ile ilgilenmiyordu. Öğrencinin anlayıp anlamadığı da pek dikkate alınmıyordu. Buna göre, öğreticiler öğrencinin neyi, ne zaman ve nasıl öğreneceğine karar verir ve genellikle onların sessiz, pasif durdukları bir süreçte onlara bildiklerini aktarırlardı. Daha sonra yapılan sınavlarda öğrenciden kendisine aktarılanları tekrarlaması istenirdi. Bu yüzden davranışçılık akımı, yüzyılın başından beri aktif öğrenme düşüncesinin yayılmasındaki gecikme nedenidir.(2)


  Davranışçı yaklaşımın savunucuları öğrenme içeriğinin nasıl tasarlanması gerektiğinden çok çevre koşullarının nasıl düzenlenmesi gerektiğinin daha önemli olduğunu savunmuşlardır (Saettler, 1990). Ancak bu yaklaşıma yönelik eleştiriler incelendiğinde; sadece gözlenebilir ve ölçülebilir davranışları dikkate alınması, zihinsel süreçlerin göz ardı edilmesi; insan ve hayvanların öğrenme süreçlerini benzer sınıfta değerlendirilmesi negatif bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, sadece gözlenebilir ya da ölçülebilir davranışları dikkate almaları soyut kavramların nasıl öğrenildiğine ilişkin soruları gündeme getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında da davranışçı kuramı benimseyen kuramcıların, dil gelişimini açıklayamadıkları görülmektedir.(3)


KAYNAKÇA
1-) http://www.genelbilge.com/davranisci-yaklasim.html/
2-)http://davraniscilikkurami.blogspot.com.tr
3-)http://ogta.net/wp-content/uploads/2016/03/Böte-Nedir-Nasıl-Tanımlanır-Okul-Müzesiyle-Başlayan-Serüvenden-İnsan-Performans-Teknolojilerine-Uzanan-Yolculuk.pdf


   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder